ARKEOLOJİK
KAZILARDA BULUNAN ESERLERE YAPILACAK OLAN İLK KORUMA VE ONARIM
Arkeolojik kazılarda, alan
çalışmalarının yanında yürütülen atölye çalışmaları kazıya yön vermeleri
açısından çok önemlidir ve yaptığınız kazıda nerede olduğunuzu size atölye
çalışmalarının sonucu olan değerlendirmeler gösterir. Hangi kotlarda hangi
tabakaları kazdığınız, tabakalar arasındaki geçişler ve buluntu istatistikleri;
alan çalışmalarının sağlıklı yönlendirilmesini sağlar. Kent arkeolojisi
kapsamında yapılan kazılarda; atölye çalışmasının en az yapılan arkeolojik kazı
kadar önemli olduğu bir gerçektir. Aslında arkeolojik kazı; tabaka ve
buluntulardan elde edilen verilere dayanarak yorum yapabilmektir, define
arayıcılarının mantığı ile sadece kazmak, ne olduğunu anlamadan bırakmak
değildir. Daha doğrusu kazı yapılan alanda daha önce yaşamış kişilerin kim
oldukları, kaç nesil yaşam olduğu, zengin mi fakirler mi, ne işlerle meşgul
olmuşlar, ne yemişler, hangi dine mensuplar, neye inanıyorlar, Savaşmışlar mı
yoksa hastalık veya eceli ile mi ölmüşler, bunların cevapları atölye
çalışmaları sonucunda belli olur. Kazıyı yönetenler de bu verilere dayanarak
yorum yapabilirler. Burada önemle üstünde durulması gereken bir nokta
vardır: Kazılarda elde edilen eserlerin
restorasyon ve konservasyon çalışmaları mutlaka uzman kişilerce yapılmalıdır
fakat eserler üzerindeki çalışmalar
genellikle sadece kazı atölyelerinde, çoğu da öğrenciler tarafından
yapılmaktadır ama bu da sevindiricidir. Çünkü pek çok müzede maalesef bu
eserlerin koruma ve onarımını yapacak laboratuar ve bu konuda eğitim almış
kişiler yoktur. Bu itibarla kazılarda yapılan atölye çalışmaları çok önemlidir
ve kazı atölyelerinde restorasyon ve konservasyon konularında eğitim almış
kişilerin çalıştırılması şarttır.
Kazılarda ortaya çıkarılan
eserlere yapılacak ön koruma ve onarım işlemleri sırasında kimyasal maddelerle
yapılan korumalardan ve müdahalelerden, konunun uzmanı kişiler tarafından
yapılmıyorsa, kaçınılmalıdır çünkü kontrolsüz yapılacak kimyasal uygulamaların
İlk anda başarılı sonuçlar verdiği düşünülse de geçen zaman ile eserin üzerinde
geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açabilmektedir. Bu nedenle öncelikle
mekanik yöntemler tercih edilmeli ve uygulanacak metodlar öncelikle etüdlük
eserlerde denenmelidir. Örneğin; tarihleme yapmak için elzem olan sikkelerin
üstünde oluşan tabaka, dikkatli şekilde ve kontrollü olarak alınmalıdır. Yine
cam eserlerin, bulunduğu ortama yakın koşullarda bir ortamda saklanarak
oluşacak yeni irizasyon tabakalarının önlenmesi daha sonra koruma çalışmalarına
geçilmesi ile sağlıklı sonuçlar elde edilebilir. Keramik eserlerde, tüm
olanlarda temizleme ve sağlamlaştırma çalışmalarından sonra paketlenip müzeye
sevk edilmesi ve müze depolarında da uygun ortamlarda saklanması gerekmektedir.
Kazı atölyelerinde yapılacak esas
çalışmanın etüdlük eserler üzerinde olması gerektiğini düşünmekteyim çünkü bu
malzemelerin içinde tümlenecek eserlerin parçalarının bulunmaktadır. Peki her
eser tümlenmeli midir? Bu da ayrıca tartışılacak konudur. Kanımca devrinin özelliklerini
verecek, benzeri az olan eserlerin restorasyonu, diğerlerine göre öncelikli
olmalıdır.
Kazı sırasında kırık halde ortaya
çıkarılan keramik esere ait parçalar, bir pakete konulur ve içine bulunduğu
açma ve kotu belirten etiket de konur. Bu paketleme, tabii ki onarıcıya
kolaylık sağlar. Uygun yapıştırıcı ile yapıştırma aşamaları takip edilerek
yapıştırılır. Burada zor olan ise; kendi içinde açmalara göre tasnif edilecek
malzemenin içinde, tümlemeye uygun olacak parçaların, binlerce parçanın içinden
seçilmesidir ki; işte burası büyük sabır gerektirir. Böylelikle tümlenebilecek
parçaların saptanıp toplanarak kaybolmasının önlenir.
Üzerinde durulması gereken bir
diğer nokta da: kazılar sonucu, nadir olarak ele geçen organik malzemelerden
ahşap, bitkisel liflerden oluşan halat, kumaş, hasır vb. ve hayvansal
malzemeler olarak tanımlayabileceğimiz fildişi, kemik, yün, deri gibi
malzemelerin koruma ve onarımı nasıl olmalıdır. Bu malzemeler, kazılardan çok
fazla elde edilemediği için bunlara yapılan müdahaleler genellikle su, alkollü
su içinde bekletmek ve bazılarına kimyasal eriyikler uygulanmasıdır. Yenikapı
kazılarında yoğun olarak elde edilen eserler, özellikle suya doymuş
malzemelerin koruma ve onarımı üzerinde çalışmalar yapılması gerekliliğini göstermektedir.
Bu nedenle, özellikle konservasyon çalışmalarında, kimyacıların ve
koruma-onarım konusunda eğitim veren üniversite mezunlarının yer alması
kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Yenikapı kazıları, kapsadığı alan
ve buluntuları itibarı ile çağın en önemli kazılarından biridir. Kazı
sorumluluğunda bulunduğum yıllarda atölye yapılanmasının ne kadar önemli
olduğunu bugüne kadar yaptığım kazılardan öğrendiğim için önce Marmaray kazısı
için bir atölyenin nasıl olması gerektiği konusunda bir kroki çizdim. Bu basit
çizimi, kazı mimarlarından Ebru Harman tarafından mimari proje haline
getirildi. Gama Nurol ve DHL yetkililerine iletildi. Alınan olumlu yanıt sonucu
uygulamaya geçildi. Prefabrik olarak inşa edilen yapı ortadan ikiye ayrıldı.
Güney bölümde işçilerin kaba temizlik yaptığı betondan dökülmüş suyu alttan
pimaşlarla bina dışına tahliye edilen yıkama yerleri ve muslukları ile
karşısında daha hassas malzemelerin temizleneceği aynı tarzda yıkama yerleri
oluşturuldu. Kuzey bölümünde sanat tarihçiler ve arkeologlardan oluşmuş bir
grup tasnif ve belgeleme çalışmalarını yapmaktaydı. Batı bölümü ise giyinme
yeri ve dolaplarına ayrıldı. Bu yapı Cuma günleri konusunda uzman kişilerin,
kazı ekibini bilgilendirdiği seminer salonu olarak da kullanılıyordu. Ancak
buradaki eksiklik onarım ve koruma çalışmaları için burada yer kalmamasıydı.
Bunun için iki konteynır burada çalışacak iki restoratör ve konservatör için
ayrıldı (O günlerde halat saklama dolap ve havuzları projelendirildiği halde
yapılamamıştı. Ben kazıdan ayrıldıktan sonra yapıldığını öğrendim).
Yenikapı kazısının Metro tarafında
ise daha sonra yine krokisini çizdiğim proje, kazı mimarı M. Baki AYDIN
tarafından mimari çizime dönüştürüldü. Marmaray’da eksik olan bölümler burada
bir çatı altında toplanarak daha sonra yapılacak kazılara örnek olacak bir
atölye ortaya çıkarılmıştır. Bina içinde yıkama alanı, tasnif bölümü,
restorasyon odası, konservasyon odası yine Cuma günleri konferans salonu
gerektiği zaman kullanılan geçici depo gibi kısımları kapsıyordu. Bu toplantı
salonu kazımızı ziyaret eden kalabalık ziyaretçi gruplarına bilgi vermek için
brifing salonu olarak da kullanılıyordu.
Kazı alanından, plastik kasalar içinde
gelen keramik ve taş benzeri çok kırılgan olmayan malzemeler, bina dışına yapılmış
üzeri demir ızgaralı logar üstünde,plastik kasalarla getirilerek, hortumla yıkanır. Böylece çamurdan
arındırılan malzemenin ön yıkaması yapılmış olur. Bina içindeki hazırlık bölümüne ön
yıkaması yapılan açmalara ait plastik kasalar acillik durumuna göre ait olduğu
açma sırasına göre dizilir. Atölye binasının ikinci bölümünde;hem tüm yıkamaya uygun buluntular ile özellikle müzelik değerde ve etüdlük malzemenin hassas yıkamasının yapıldığı ikinci bir yıkama ünitesi
yer almaktadır. Yıkama ünitesini oluşturmak için beton kalıp hazırlanmıştır.
Kalıp yıkama yerlerini derin ve birbirinden ayrı olacak biçimde planlanmıştır.
Yıkama yerlerinin duvara yakın yerlerinde oluşturulan delikler aşağıdaki kanala
pimaşla bağlanarak, kirli yıkama suyunu bina dışındaki logara akıtır. Yıkama
yerlerinin üstünde, uygun yükseklikteki musluklardan yıkama işlemi için su
akıtılabilir.Buradaki yıkama yalakları gerektiğinde,deliği tıkanarak,suyun dolması sağlanır.Yıkanacak malzemeler içinde bekletilerek,üstünde ve içinde biriken kirin ,çamurun yumuşaması sağlanır.Daha sonra,çok sert olmayan,plastik bir fırça yardımı ile yıkama yapılır. İstenildiğinde hassas yıkamalarda bu alanda yapılabilir. Burada
amaçlanan yıkama işi yapan elemanın mümkün olduğu kadar yerinden kalkmamasıdır.
Bu ünitenin karşısında yer alan, kurumamış keramiğin ayrıştırıldığı
alandır.Burada amaçlanan ise kurutulmadan önce; etüdlük veya müzelik değerde
olmayan eserlerin ayrılarak, çuvallanıp gerekli bilgiler bir etiketle içine
konulup gömü alanına gönderilmesidir. Bu işlemle hem yerden hem de yoğun gelen
buluntu kalabalıklığını baştan elemektir. Üçüncü oda kaba ayrımı yapılan
keramiğin, ait olduğu dönemlere ayrılmasının yapıldığı ve tümlenebilecek
parçaların ayrı olarak toplanarak kasalara konup onarım odasına sevkinin
yapıldığı birimdir. Bu bölümü takip eden her iki oda depo alanları olarak planlanmıştır.
Bunu takip eden bölüm onarım ve koruma (restorasyon ve konservasyon) alanıdır.
Buradan da hem ofis hem de toplantı salonu olarak kullanılan geniş alana
geçilir. Bu yapının güvenliği için sadece iki yerde demir kapı düşünülmüştür.
Bir tanesi ana girişte diğeri toplantı salonundan dışarı açılmaktadır. Her
bölüm arasındaki kapılarla bağımsız hale gelebilmektedir. Toplantı ve yıkama
odası haricindeki pencereler çatıya yakın ve ufak olarak yapılmıştır. Bu önlemler ile eserlerin
müzeye nakli yapılana kadar atölyede bulunan malzemelerin güvenlik ve sağlığı
ile ilgili geçici tedbirler alınmıştır.
Sonuç olarak; Kent arkeolojisi kazılarında bu
tipte atölyeler oluşturulmaması, istenmeyen karışıklıklara sebep olmaktadır.
Ayrıca kazılardan, kazı atölyeleri sayesinde,
merkez laboratuarına onarım ve korunması için ne kadar az eser gönderilirse, bu
merkezlerin çalışmasını o ölçü de rahatlatacaktır. Özellikle Anadolu’da yapılan
kazılarda; daha gelişkin atölyeler kurulması şarttır. Aksi halde buluntular,
bağlı bulunduğu müze depolarında uzun yıllar kalacaktır. Bunun sonucu olarak
onarım ve herhangi bir koruma önleminden yoksun kalacaklardır. Bu itibarla
kazılardaki atölyelerde yapılacak ilk müdahaleler önemlidir. İstanbul’da bulunan Restorasyon ve
Konservasyon Merkez müdürlüğü gibi kurumların ülkemiz içinde en az beş bölgesel
merkez de daha oluşturularak, tüm buluntuların koruma ve onarımlarının yapılıp,
tüm insanların görebilmesi için sergilenmesi en büyük umudumdur.
Resim 1. Genel görünüm
Resim 2. Hazırlık bölümü
Resim 3. Yıkama
Resim 4. Malzeme seçim ve tasnif
odası
Resim
5. Ofis ve toplantı salonu
Resim 6. Yıkama planı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder